vreni
Allah Yarattı
Evrenin nasıl var olduğu konusunda
şimdiye kadar pek çok farklı yaklaşım olmuştur. Kimileri evrenin
bir başlangıcı olduğunu ileri sürerken kimileri de maddenin ezelden
beri var olduğunu savunmuştur.
Maddenin ezelden beri mevcut olduğunu
savunan bu teorilerden biri Durağan Evren Teorisi'ydi. Yapılan
uzun ve kapsamlı çalışmalar sonucunda ortaya çıkan güçlü deliller
evrenin bir başlangıcı olduğu tezini doğruladı, Durağan Evren
Teorisi ise bilimin tarihi gelişim sürecinde ancak bir hatıra
olarak kaldı.
Araştırmalar sonucunda bulunan veriler
evrenin yokken var olduğunu göstermiştir. Buna göre evrenin bir
başlangıcı vardır. Ve bu başlangıç "Big Bang" adı verilen büyük
bir patlama ile gerçekleşmiştir. Big Bang'den önce madde, enerji,
uzay, zaman, mekan kısaca hiçbir şey yoktur. Sonsuz yoğunlukta
ve sıfır hacmindeki bir noktanın patlaması sonucu, korkunç bir
hızla her tarafa dağılan maddelerden yıldızlar, güneşler, gezegenler
meydana gelmiş, evren hızla genişlemiş, hızla şişerek büyümüş
ve zamanla soğuyarak şimdiki halini almıştır.
Bugün evrenin Big Bang ile beraber başladığı,
meydana geliş şekli dolayısıyla belirli bir yaşı olduğu bütün
kozmoloji kitaplarında, bilimsel dergi ve makalelerde ispatlarıyla
yer alır. Bunları birkaç satıra sığdırmak imkansız olduğundan
sadece bir iki örnekle konunun önemini vurgulamak yerinde olacaktır.
Örneğin California
Üniversitesi'nden Profesör George O. Abel Exploration of Universe
(Evrenin Keşfi) adlı kitabında, "Bugünkü mevcut deliller, Evrenin
milyonlarca yıl önce Big Bang ile başladığını göstermektedir.
Big Bang Teorisi'ni kabul etmekten başka çaremiz kalmıyor. Bu
durumda Sabit Durum Teorisi artık geçerliliğini kaybetmiştir "
der.1
Colorado Üniversitesi'nden Gerrit L.
Verhuur, Star Capes adlı kitabında, "Big Bang teorisi dini inançların
gösterdiği, Dünya'nın ve gökyüzünün yaratılmış olduğu gerçeği
ile uygunluk göstermektedir. Bu astronominin dinle birlikte olduğunun
süprizli bir sonucudur" diye açıklamıştır.
Evrenin bir başlangıcının olması kainatın
yoktan var edildiğine, yani yaratıldığına delil teşkil eder. Eğer
yaratılan bir varlık varsa bunun mutlaka bir yaratıcısının da
olması gerektiğini hepimiz çok iyi biliriz. Yaratılan bu evren
hiçbir örnek yokken, hatta zaman ve mekan dahi yokken var edilmiştir.
Bu teorinin ortaya çıkardığı en önemli gerçek evrenin bir başlangıcı
olduğu, üstün ve güçlü bir Yaratıcı tarafından yaratılmış olduğudur:
Evreni Allah yaratmıştır.
Big Bang evrende hesaplayabildiğimiz
ilk harekettir. Büyük patlamanın arkasından bugüne kadar gelişen
sayısız hareketin ve olayın her biri Allah'ın izni ile meydana
gelmiştir ve O'nun kontrolü altındadır. Bilinçsiz bir patlama
sonucu dağılan parçacıkların böyle düzenli galaksileri, yıldız
sistemlerini ve içinde Dünyamızın da yer aldığı Güneş Sistemi'ni
oluşturduğunu düşünmek akıl ve mantık dışı bir yaklaşımdır. İnsanın
kendi bedeni de dahil olmak üzere etrafında gördüğü herşey Allah'ın
ilmi ve kontrolü ile sonsuz bir düzen içinde yaratılmıştır. Kuran'da
Allah'ın önce gökyüzünü yarattığı, sonra yeri meydana getirdiği
daha sonra da canlıları var ettiği bildirilmektedir.
Allah evreni hassas bir düzen ve denge
ile yaratmıştır. Atmosferdeki gazların oranından Dünya'nın sıcaklığına,
yağmurun düşüş hızından, Dünya'nın çekirdeğindeki demir miktarına
kadar insanın bildiği ve bilmediği sayısız detay birbirine bağlıdır.
Buna bir örnek olarak evrendeki tüm gezegenleri ve Dünyamızı Güneş'in
yörüngesinde tutan kütle çekimi (yerçekimi) kuvvetini verebiliriz.
Evrendeki tüm kütleler büyüklükleri oranında çekim kuvvetine sahiptir.
Dünyamızın sahip oldu kütle çekim kuvveti ise denizleri, canlı-cansız
herşeyi Dünya yüzeyinde sabit tutar. Böylece ne insanlar, ne diğer
canlılar ne de dağlar ve denizler uzay boşluğuna uçmazlar. Bu
noktada önemli olan Dünya'nın kütlesinin büyüklüğünün çok hayati
bir değer taşıdığıdır. Dünya'nın kütlesi biraz daha fazla olsaydı,
üzerindeki herşeyi daha güçlü kendine çekecekti. Bunun sonucunda
su yerin içine çekilecek, insanlar çekimin etkisiyle yürüyemeyecek
hale gelecek, su ağaçların dallarındaki yapraklara ulaşamayacak,
yere çekildiği için bitki örtüsü yok olacak, canlıların vücudundaki
kan dolaşımı bozulacak ve tüm kan ayaklarda toplanacaktı. Örnekleri
çoğaltmak mümkündür, ancak bu noktada önemli olan Dünya'nın kütlesinin
şu andaki ekolojik dengeyi kuracak ve canlıların varlıklarını
sürdürecekleri şekilde çok hassas bir ayarda olduğudur.
Dünya'nın sonunun nasıl olacağı konusunda
araştırmalar yapan bilim adamları herşeyin gün geçtikçe eskiyip
çürümekte olduğunu ve bu çürümenin sonucunda evrenin sonunun geleceğini
tahmin etmektedirler. Dünya üzerinde "tek bir protonun" dengesinin
bozulmasının dahi bu sona neden olacağını bildirmekte ve büyük
bir tehlikeyi haber vermektedirler:
"Evrensel çürüme, eğer gerçekse, asırlar
sürecek ama gerçekleştiği zaman ne yıldız, ne insan, ne şiir,
ne atom, ne hatıra kalacak geriye..."
Bu açık gerçeğe dikkat çekildikten sonra
asıl tehlikeye şöyle işaret edilmektedir:
"Bugüne kadar yapılmış
olan hiçbir araştırma ya da deney henüz bir protonun bile yok
olduğunu kanıtlayabilmiş değil. Ancak bu, bilim adamlarını bu
konuda araştırma yaptırmaktan vazgeçirmiş de değil. Bilim adamlarının
proton çürümesine şahit olmaları, tüm evrenin yok olma tehtidi
ile karşı karşıya olması anlamına gelecek. Tek bir protonun bile
yok olması, evrendeki herşeyin çürümesi demek, çünkü bir protonun
bile çürümesi, tüm protonların çürüyebileceğini ve dolayısıyla
atomların, moleküllerin ve DNA'ların oluşamayacağını gösterir."
2
Burada sayılan birkaç detay bile evrenin
üstün bir güç tarafından, çok büyük bir düzen ve denge ile yoktan
var edildiğini delillendirmektedir. Üstün güç sahibi olan Rabbimiz
bu kusursuz düzeni an an korumakta, gözetmektedir:
Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri
zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun,
eğer zeval bulacak olurlarsa, kendisinden sonra artık kimse onları
tutamaz. Doğrusu O, Halim'dir, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 41)
Allah Kuran'da, evrende var olan herşeyin
bir sonunun olacağını bildirmiştir. Elbette evreni yaratan ve
onu her an koruyan Allah, dilediği anda onun varlığına son vermeye
de kadirdir. Bu büyük kapanış gününde var olan tüm denge ve düzenler
bozulacak, insanın kavrayabilmek için hiç durmadan çaba sarfettiği
ve büyüklüğüne hayran olduğu herşey altüst olacaktır:
Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri
yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. Herşeyin melekutu
(hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Siz
O'na döndürüleceksiniz. (Yasin Suresi, 82-83)
Evrenin Yok Olması An Meselesidir
Dünyamız dört bir yandan ölümcül tehditler
altındadır. Şaşırtıcı olan ise birçok insanın bu tehlikelerden
haberdar olmalarına rağmen, sanki kainatın varlığını sona erdirecek
hiçbir tehlike yokmuş ve yaşamları çok büyük bir güvence altındaymış
gibi davranmalarıdır. Bu anlayışta olan insanlar
için ne ölüm, ne yokoluş, ne de ölüm sonrası olacaklar insanın
aklına gelmez.
Dünya uçsuz bucaksız bir boşluk içinde
uzun bir yolculuk halindedir. Oysa Dünya'nın yolculuğunu sürdürebilmesi
için gerekli olan şartlar, tahmin edilenden çok daha fazladır.
Dünya uzaydaki bu yolculuğu sırasında dev göktaşlarından kuyruklu
yıldızlara, karadeliklerden, süpernova patlamalarına kadar birçok
tehlikeyle karşılaşmaktadır. Dünya'nın kendi yörüngesinde kalması,
hızını sabit tutması, eğikliğini bozmaması, kendi etrafında dönerken
aynı zamanda da Güneş'in etrafında dönmesi, dönüşü sırasında bir
spiral yörünge izlemesi, bu yolculuk sırasında an an gerekli olan
tüm oran ve dengeleri sabitlemesi gerekir ki üzerinde bir yaşam
oluşabilsin.
Oysa bu dengelerin bozulmaması veya
dıştan gelecek bir tehlikenin öldürücü zararlar vermemesi için
hiçbir sebep yoktur. Bilim adamları bu tehlikenin varlığına her
fırsatta dikkat çekmektedirler. Dünya'nın her an bir tehlikeyle
karşılaşabileceği konusunda, ellerindeki bilimsel verilere dayanarak
hemfikirdirler. Prof. Dr. Carl Sagan, bu duruma şu şekilde işaret
etmektedir:
"Yeryüzü güzel ve oldukça
sakin bir yerdir. Değişen şeyler olur, fakat bunlar da çok yavaş
gelişir. Olabilir ki, yaşamınızı bir fırtınadan daha şiddetli
bir doğal felaket görmeden tamamlayabilirsiniz. Böylece gerilimsiz
ve endişesiz olabiliriz. Ne var ki, doğanın tarihinde kayıtlar
açık seçiktir. Dünyaların her zaman için yok olması kaçınılmazdır.
Biz insanlar bile kendi felaketlerimizi yaratmaya varan bir tekniğe
ulaşmışızdır. Bu kasti olabileceği gibi, bilmeden ihmal sonucu
da gerçekleşebilir. Uzun geçmişin felaket izlerinin korunduğu
diğer gezegenlerde büyük felaketlere ilişkin bir sürü kanıt duruyor.
Bütün iş, zaman dilimi sorunudur. Yüz yıl içinde olması düşünülemeyecek
bir felaket yüz milyon yılda gerçekleşebilir. Yerküremizde içinde
bulunduğumuz yüzyılda bile, kötü doğal olaylarla karşılaşılmıştır."
3
Evrenin yukarıda da sayılan sebeplerden
birinin sonucunda yok olması ihtimali hiç de şaşırtıcı değildir.
Allah'ın kıyamet gününde olacağını söylediği olaylar, belki de
dünyadaki tüm bu dengelerin bozulması ile meydana gelecektir.
Son derece kusursuz bir şekilde işleyen bu düzenin bozulması,
ardı ardına gelen felaketlerle sonuçlanabilir. İnsanların kendilerinden
bu kadar uzak gördükleri, hatta varlığına dahi ihtimal vermedikleri
kıyamet günü, belki de kendilerine çok yakındır.
Dünyamızın Ölümüne Sebep Olabilecek
İhtimaller
Dünyanın varlığını
sürdürebilmesi için evrende var olan sayısız şartın, aynı anda
ve aynı şekilde var olması gerekmektedir. Bugün birçok bilim adamı
bu detayların ve dengelerin bozulmaması için neler yapılması gerektiğini
araştırmaktadır. Küçük bir örnek vermek gerekirse; bilim adamları
ve çevreci kuruluşlar sadece petrol, kömür gibi fosil yakıtların
kullanılması nedeniyle çıkan ekonomik ve çevresel sorunların dahi
azaltılamayacağını belirtmektedirler. İşte uzmanların söz konusu
yakıtların kullanılması sonucu oluşacağına kesin gözüyle baktıkları,
hatta oldukça yakın tarihler verdikleri felaket senaryolarından
bazıları: 4
1. Ganj ve Nil gibi Dünya'nın en uzun
ırmaklarının deltaları sular altında kalacak, Çin'deki ırmakların
deltalarıyla, Bengladeş topraklarının dörtte biri sulara gömülecek.
2. Maldiv Adaları'yla Büyük Okyanus'taki
adalar ve ada devletler sulara gömülüp yok olacak.
3. Büyük tarım alanları (ABD'nin Middle
West Bölgesi, Avrupa ve Kazakistan) çölleşecek. Türkiye Büyük
Sahra'ya benzeyecek.
4. Yüksek bölgelerdeki donmuş topraklarda
(Sibirya ve Kanada gibi) kısmi çözülme görülecek. Kimi boru hatları,
demiryolları ve binalar yıkılacak.
5. Dünya yüzeyinde orman alanlarının
üçte biri yok olacak. Dünyanın akciğeri olan yeşil alanların azalması,
atmosferdeki karbondioksit miktarının daha da artmasına neden
olacak. Bu da sera etkisinin artmasına ve çeşitli kitlesel sağlık
sorunlarına sebebiyet verecek.
6. Tropikal bölgelerde görülen tayfun
ve siklon gibi doğa olayları çoğalacak. Özellikle Büyük Okyanus
ve Atlas Okyanusu'ndaki dip akıntıları (El Nino ve Gulf Stream)
yön değiştirerek, kara ve deniz iklimlerini altüst edecek.
7. ABD'nin Teksas Eyaleti'yle, Avrupa'nın
Akdeniz kıyılarında sıtma ve benzeri hastalık salgınları görülecek.
8. Alpler ve uzantısındaki
dağlarda bulunan buzullar ve Himalaya buzullarının %25'i eriyecek.
(Eriyen suyun açacağı zarar tahmin edilenin çok üzerinde olur.)
Eriyen buzullar birçok kıyı kentinin su altında kalmasına neden
olurken, ada devletler su altında kaldıkları için ortadan kalkacaklar.
Bu olay buralarda yaşayan yüz milyondan fazla insanın ölmesine
ya da çevre göçmeni olmasına sebep olacak. 5
Bunlar yalnızca beklenen
ve bilimsel araştırmalar sonucunda belirlenebilen tehlikelerdir.
Dünya böyle bir sürece girdikten sonra, artık bunu durdurmanın,
Allah'ın dilemesi dışında, hiçbir yolu yoktur. Sadece 1997 senesinde
atmosferdeki karbondioksit gazının %25'lik bir artışı bile, Dünya'da
sera etkisi yaparak küresel ısınmaya yol açmış, kutuplardaki buzullar
erimeye başlamış, eriyen buzdağları okyanusların seviyesini yükseltmiş,
kış her zamankinden daha ağır geçmiş, aşırı yağışlar, şiddetli
fırtınalar, sel baskınları birçok insanı felakete götürmüştür.
Ozon tabakasının delinmesi ile Dünya zararlı ışınlara maruz kalmış,
kanser vakaları çoğalmış, yeni hastalıklar ortaya çıkmış, bitkilerde
olumsuz gelişmelere rastlanmıştır. Yeşil Barış Örgütü (Greenpeace)
ve ABD'li bilim adamları, Alaska'da yaptıkları bir incelemede
Bering Buzulu'nun boydan 12 km. kısaldığını, yüzölçümünün de 130
km2 küçüldüğünü belirlemişlerdir. Deniz sıcaklığı 0,8 derece artmış,
önemli bir denge unsuru olan mercanlar ölmeye başlamış ve planktonların
% 80'i yok olmuştur. 6
Son birkaç yüzyıl içinde dünyanın sonunu
getirebilecek pek çok ihtimal ortaya çıkmıştır ve gün geçtikçe
bu ihtimallerin sayısı daha da artmaktadır. Şu anda dünya üzerinde
meydana gelen olaylar bir sinyal niteliği taşımakta, dünyanın
bir gün mutlaka sonunun geleceğini ve bu sonun gitgide yaklaşmakta
olduğunu göstermektedir. Özellikle fizikçiler bu endişelerini
sürekli dile getirmektedirler:
"Eğer evren, sınırlı
bir düzen birikimine sahipse ve düzensizliğe doğru kaçınılmaz
bir biçimde -sonunda termodinamik dengeye- değişiyorsa, iki çok
derin çıkarımı hemen izlemeye başlar. İlki, evren sonunda ağır
ağır yuvarlanarak, kendi entropisi içinde ölecektir. Bu fizikçiler
arasında evrenin "ısı ölümü" olarak bilinir. İkincisi, evren ebediyen
var olmuş olamaz, bu yüzden sınırlı bir zaman önce, dengesi son
durumuna erişmiş olacaktır. Özet olarak: Evren daima var olmadı."
7
Şaşırtıcı olan, ölümün bu derece yakın
olması gerçeğine karşın hala dünya üzerinde kendi sonunu düşünmeyen,
Allah'tan korkmayan ve hırsla Dünya'ya bağlı olan birçok insanın
var olmasıdır. Ve yine şaşırtıcı olan, ölüm gerçeği hatırlatıldığında
ve bu zorlu günün detayları anlatıldığında insanların pek çoğunun,
herşeye rağmen bütün bunları kendilerinden çok uzaklarda görmeleridir.
Kuran ayetlerini baştan reddettiklerinden kıyamete dair tasvirler
de onlar için bir anlam ifade etmemektedir. Bu insanlar sanki
hiç ölmeyecekler ve dünyada sonsuza kadar kalacaklarmış gibi hazırlık
yapmakta, bir anda son bulacak bir ömür için sonsuz hayatlarını
tehlikeye atmaktadırlar. Oysa insanın, köşe bucak kaçtığı ölüm
mutlaka kendisini bulacaktır. Ne insanın ne de evrenin ölümü karşısında,
bir kaçış yolu veya alınacak bir tedbir yoktur. Bu açık gerçek
bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:
De ki: "Elbette sizin kendisinden
kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra
gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz;
O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi, 8)
Görüldüğü gibi dünyanın bir gün mutlaka
yok olocağı, bir inanç olmasının ötesinde fiziksel bir gerçektir.
Bu sonu hazırlayan sebepler birer birer kendini göstermekte, bilimsel
gelişmeler çerçevesinde ortaya çıkmaktadır. İnsanların bir bölümü,
Allah'ın varlığına inanmasalar ya da herhangi bir dini inanca
sahip olmasalar da kainatın kaçınılmaz bir sona doğru yaklaştığını
ister istemez kabul etmek zorundadırlar. Bu durumda, kıyamet ve
ahiret anlayışının dışında yeni bir anlayış ortaya çıkmaktadır.
Bu anlayış oldukça korkunçtur, çünkü anlamı sonsuz yokoluştur.
Kainatın sonunun yaklaştığını hatırlatan alametler insanların
önünde birkaç alternatif bırakmaktadır: İnkar edenlerin bazısına
göre sonsuz yokoluş, Allah'a inananlar için ise ya sonsuz azap
veya sonsuz nimet...
Kapalı Evren - Açık Evren
Modeli:
Big Bang'in reddedilmesi mümkün olmayan,
gözlemsel verilerden elde edilen bilimsel bir teori olduğu konusunda
bilim adamları hemfikirdir. Buna göre kainat, sonsuz yoğunluktaki
bir noktanın, birdenbire büyük bir patlama ile genişleyip, yayılması
sonucu oluşmuştur. Bu patlama sonucunda hızla dağılan, gittikçe
genişleyen ve soğuyan evren zamanla bugünkü halini almıştır.
Peki bu genişleme daha ne kadar devam
edecektir? Bir maddenin kütlesi fazla ise çekim kuvveti de o oranda
fazladır. Bu durumda yüksek çekim kuvveti genişleme hızını yener.
Aksine çekim kuvveti az ise, bu kuvvetin genişlemeyi engellemeye
gücü yetmez. Bilim adamlarına göre eğer evrenin kütlesi belirli
bir değerin üzerinde ise genişleme bir gün duracak ve evren kendi
içine çökecektir. Bu "Kapalı Evren" modelidir. Öte yandan evrenin
kütlesi belirli bir değerin altındaysa, çekim kuvveti genişleme
hızını yenemeyeceğinden evrenin genişlemesi hiç durmayacaktır.
Bu da "Açık Evren" modelidir.
Evrenin Sonu: Açık veya Kapalı
Evren
Daha önce de belirttiğimiz gibi Evren,
Allah'ın daha önce başka bir sebebi vesile etmesinin dışında ya
kapanıp tek bir noktada toplanarak ya da sonsuza kadar genişleyerek
yok olacaktır. Evrenin kapalı veya açık, hangi model ile son bulacağını
tahmin edebilmek için evrendeki kütle miktarını bilmek gerekir.
Evrenin kütlesini ölçmek son derece
zor olduğundan bilim adamları kütle yerine yoğunluğu ölçmeyi denemişlerdir.
Çünkü eğer evrenin yoğunluğu "kritik yoğunluk" dediğimiz bir değere
ulaşıyorsa, sahip olduğu çekim gücü galaksilerin kaçış hızını
yenebilir. Böylelikle evren bütün galaksileri kendisine doğru
çekebilir. Ancak söz konusu yoğunluk kritik bir değere ulaşmıyorsa,
genişleme sonsuza kadar devam eder. Çünkü bu çekim kuvveti, galaksilerin
kaçış hızını yenemez. Bu noktadan yola çıkan sayısız bilim adamı
evrenin sonunu öğrenmek amacıyla çok çeşitli incelemeler yapmış,
araştırmacılar teleskop başında saatlerce galaktik sistemlerden
gelen ışınları analiz etmişlerdir.
Bunun için galaktik sistemlerin hızları,
büyüklükleri, parlaklıkları, uzaklıkları hesaplanıp, evrenin gerçek
yoğunluk değeri araştırılmıştır. Elde edilen ilk bilgiler evrendeki
hali hazır mevcut yoğunluğun kritik yoğunluğun değerine oldukça
yakın olduğunu göstermiştir. Yani evrenin kapalı olması ihtimali
daha yüksek olarak belirlenmiştir. Daha sonra bu çalışmaya 1986
yılında Amerikalı iki araştırmacı Edwin Loh ile Earl Spillar'ın
binlerce galaksiyi tarayarak elde ettikleri sonuçlar da eklenince
evrenin kapalı olduğu ihtimali %90 'a ulaşmıştır.
Ayrıca bu %90'lık ihtimali
ortaya çıkaran yoğunluk hesaplanırken dikkate alınmayan birçok
unsur olmuştur. Örneğin ışık yaymayan karadelikler evrenin yoğunluk
değeri hesaplanırken hiç göz önüne alınmamıştır. Buna göre evrendeki
yoğunluk değeri karadeliklerin de hesaba katılmasıyla bir miktar
daha artacaktır. Son yıllarda ismine karanlık madde denilen ve
tüm galaksileri dolduran, gözle görülmeyen maddelerin yoğunluğunu
da bunlara eklediğimizde ortaya çıkan tablo evrenin genişlemeyi
bırakıp kendi içine çökeceği ihtimalinin olası olduğunu göstermiştir.
Nitekim Dr. John Gribbin bu aşamada "Kapalı Evren modeli için
ortaya atılan deliller, şimdiye kadar hiç bu kadar kuvvetli olmamıştı"
demektedir. 8
Yani oldukça kritik bir yaş ve dengede
olan evren her an yok olmaya hazır durumdadır. Allah Kuran'da
Enbiya Suresi'nin 104. ayetinde evreni, yaratmaya başladığı durumuna
döndüreceğini şu şekilde bildirmiştir:
Bizim, göğü kitabın sahifelerini
katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi,
yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, Bizim üzerimizde bir
vaaddir. Elbette, Biz yapıcılarız." (Enbiya Suresi, 104)
Ayet ile kapalı evren modeline dikkat
çekilmiş olma ihtimali yüksektir. Buraya kadar anlattıklarımızdan
da görüldüğü gibi bilimsel veriler de evrenin tekrar büzüşme olasılığının
yüksekliğini gösterir. Öyle ki maddeci fikrin savunucuları dahi
elde edilen sonuçların kesinliği karşısında getirecek yeni bir
iddia bulamamışlardır.
Chicago Üniversitesi
Astronomi Bölümü Başkanı Schermann, eskiden evrenin kapalı olduğu
fikrinin felsefi ve dini temellere dayandığını, ancak şu anda
modelin doğruluğunu kanıtlayan birçok teorik ve deneysel kanıtlar
bulunduğunu belirtmektedir. 9
Evet evrenimiz 15 milyar yıldır genişlemektedir.
Fakat çıkan sonuca göre büyük ihtimalle Allah katında zamanı belli
olan bir günde, çekim kuvveti genişlemeye egemen olacak ve genişleme
duracaktır. Aşırı yoğun ve kapalı bir evrende çekim kuvveti egemen
hale gelince herşey kendi içine çökmeye başlayacaktır. Herşey
tersine döndüğünde, o zamana kadar soğuyarak genişleyen evren
daralarak ısınmaya başlayacak, tüm galaktik sistemler hızla birbirine
yaklaşacaktır.
Bu modele göre bir gün çekim gücü galaksilerin
genişlemesini durduracak ve bu noktadan itibaren gittikçe artan
bir süratle galaksiler birbirlerine doğru ilerlemeye başlayacaklardır.
Uzayda şiddetli çarpışmalar olacak, dev gökcisimleri içiçe geçmeye,
birleşmeye başlayacaktır. Ay, Güneş, Dünya, tüm gezegenler ve
yıldızlar birleşecek, gittikçe büzüşen ve daralan evren yaşanan
bu süreç sonunda, tek bir noktada toplanıp yok olacaktır. Tüm
kainatın düzeni altüst olacaktır. Dünya'nın yörüngesinde meydana
gelecek küçük bir oynamanın tüm canlıların kavrulmasına veya donmasına
neden olacağını, atmosferdeki ufak bir delinmenin canlılığı ne
kadar olumsuz etkileyeceğini, Dünya'nın 23o 27'lık eğikliğinde
ufak bir değişiklik olması ile mevsimlerin oluşamayacağını biliyoruz.
Böylesine hassas dengeler üzerine kurulu olan düzenin, evren büzülme
sürecine girdiğinde ne kadar olumsuz etkileneceğini tahmin etmek
hiç de zor değildir.
Allah Kuran'da kıyamet günü Ay ile Güneş'in
birleşeceğini bildirmiştir. Bu ayetlerde kapalı evren modeline
dikkat çekiliyor olma ihtimali vardır. Büzülme gerçekleşirse belli
bir zamanda Dünya'nın, Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenlerin,
Ay'ın ve Güneş'in birbiriyle birleşeceği büyük bir olasılıktır.
Yine Kuran'da yıldızların yerlerinden
kayıp döküleceği bildirilmişti.r (Tekvir Suresi, 2) Bu ayet de
aynı şekilde kapalı evren modeline dikkat çekiyor olabilir. Çünkü
bu ihtimalde de her bir yıldız kendilerine ait yörüngelerinden
çıkıp, biraraya gelecektir. Geriye doğru daralan evrende uzay
zaman boyutu da geriye doğru işleyecektir. Bu durumda yeryüzünde
görülmesi muhtemel olan olaylar ile karadeliğe girilmesi aşamasında
beklenen muhtemel olayların benzer olabilme ihtimali vardır. Çünkü
herşey tersine döndüğünde yerçekimi kuvveti de tersine döner,
yer ağırlıklarını dışarı atar. Yeryüzü sallanır, dağlar paramparça
olur, denizler taşar. Ne kadar süreceği belli olmayan bir süreç
içinde Allah'ın kıyamete ait olarak Kuran'da tasvir ettiği olaylar
gerçekleşir.
Kısaca şunu söyleyebiliriz; kapalı evren
modeli gerçekleştiğinde tüm evren daha önce de belirttiğimiz gibi
tek bir noktada birleşip yok olacaktır.
Genişleyen evren modeli
de evrenin kurtuluşu demek değildir. Bu modelin gerçekleşmesinin
anlamı, evrenin bambaşka olaylarla yok olacağıdır. Evrenin yaratıldığı
andan itibaren sürekli olarak yoğunluğu artmış ve sıcaklığı mutlak
sıfıra çok yaklaşmıştır. Uzayın hali hazırdaki sıcaklığı -270
derecedir ki, bu sıcaklık mutlak sıfırdan yalnızca 3 derece yüksektir.
Evren genişlemeye devam ettiği sürece sıcaklık daha da düşecektir.
Canlılığın var olması için gerekli olan ısı -270 derecedir. Sıcaklığın
bu miktardan 1 derece az veya 1 derece çok olması zaten tüm canlıların
ölmesi anlamına gelmektedir.10 Evren genişlemeye
devam ettiği müddetçe bu oranın sabit kalması gibi bir ihtimal
yoktur. Sıcaklık düştüğünde insanlık ortadan kalkacaktır.
Son yapılan araştırmalardaki kesin bulgular
kapalı evren modelinin gerçekleşebileceği ihtimalini ortaya koymaktadır.
Ancak bilim adamlarının yaptıkları detaylı çalışmalar sonucunda
oybirliği ile vardıkları sonuç, bu modellerden hangisi hakim olursa
olsun evrenin akibetinin değişmeyeceğidir. İki modelde de evren
ölecek, fakat bu ölüm farklı şekillerde sonuçlanacaktır. İlerleyen
bölümlerde detaylı olarak anlatıldığı gibi her iki model de dünyaya
kıyameti getirecektir. Fakat bunun yanında dünyanın sonunu getirebilecek
başka sebepler de bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi güneşin
ömrünü tamamlamasıdır. Elbette herşeyin en doğrusunu Allah bilir.
Güneş'in Ömrünü Tamamlaması
Bilindiği gibi evreni oluşturan gökcisimleri
doğarlar ve varlıklarını belli bir süre devam ettirdikten sonra
ölürler. Güneşimizin de böyle sınırlı bir ömrü vardır. Evren kapalı
ya da açık evren modellerinden birisiyle son bulmadan önce, Güneş'in
ömrünü tamamlaması ihtimali söz konusudur. Güneş'in ömrünü tamamlaması
ise, elbette Dünya'nın da ölmesi anlamına gelmektedir.
Tahmini olarak 5 milyar
yaşında olan Güneş, her saniye 564 milyon ton hidrojeni 560 milyon
ton helyuma dönüştürerek, arta kalan 4 milyon ton maddeyi enerjiye
çevirir. 11 Güneş, hidrojeni yakıp tüketme aşamasına
geldiğinde, Dünya'nın sonu gelmiş olacaktır. Bu aşamada merkez
tabakalarında yoğun halde bulunan hidrojenin yerine helyum artmaya
başlayacak, şu anda 20 milyon derece olan Güneş'in merkezdeki
sıcaklığı 100 milyon dereceyi bulacaktır. Böylece Güneş'in merkezi
oldukça kızgın bir kor durumuna gelirken, etrafı da giderek şişen
dış tabakalardan oluşmuş bir görünüm alacak, Güneş'te sarının
yerine kırmızı bir renk hakim olacaktır. Dolayısıyla Güneş adeta
kırmızı bir deve dönüşecektir.
Bilim adamlarının bu aşamadan sonra
öngördükleri gelişmeler ise şöyledir: Dünya'daki yaşamın can damarı
olan Güneş, çok fazla büyüyüp şişer ve çevresindeki geniş alanı
kapsamı altına alır. Daha sonra etrafında bulunan gezegenlere
ateş ve alev püskürtmeye başlar. Bunun doğal sonucu olarak etrafındaki
tüm küçük gezegenler yok olmaya başlar. Dış yüzeyi şu ankinden
daha sıcak olmamasına rağmen, hacimce çok irileştiğinden yakınında
bulunan gezegenler yaydığı ısıdan çok fazla etkilenir. Ilk olarak
Merkür arkasından da Venüs Güneş'in ışınları ile erir.
Sık sık belirttiğimiz
gibi dünya üzerindeki canlılığın devamı ancak evrende var olan
pek çok dengenin korunmasına bağlıdır. Örneğin Dünya'nın Güneş'e
şimdiki uzaklığından biraz daha yakın olması tüm canlı hayatın
yanıp, kavrulması için yeterlidir. Bu yüzden Güneş şişmeye başladığında,
daha Dünya'ya ulaşmadan Dünya'daki düzen bu gelişmeden çok fazla
etkilenecektir. Güneş'in Merkür ve Venüs'ü kavurduğu bir aşamada,
Dünya'nın zaten tüm dengesi bozulmuş olacaktır. Bu sırada Dünya'da
yaşamdan söz edilmesi imkansızdır. Bir süre sonra, Güneş'in yaydığı
bu yoğun ışınlar ile önce okyanuslardaki sular aşırı sıcaktan
buharlaşacak, dağlar taşlar bir anda eriyerek gaz haline gelecektir.
Tüm Dünya göz açıp kapayıncaya kadar geçen kısa bir sürede yanarak,
bitip bir avuç toz halinde uzaya karışıp gidecektir. Bu Dünyamızın
sonudur. Bilim adamları bu sonuca Güneş büyüklüğündeki yıldızlar
üzerinde yaptıkları incelemeler sonucunda ulaşmışlardır. Bizden
uzakta bulunan birçok yıldız, tarifini yaptığımız bu kırmızı deve
dönüşmektedir. Kırmızı devin etrafında yaptığı etkiler nedeniyle
de uzayda her an olağanüstü olaylar yaşanmaktadır. 12
Bir başka bilim adamı Güneş'teki enerji
azalmasını şu şekilde ifade ediyor:
"Güneş'e gelince,
açıkça sonsuza dek neşeli neşeli yanmayı sürdüremeyecektir. Yıldan
yıla yakıt rezervi azalıyor, öyleki, sonunda soğuyacak ve donacaktır.
Aynı belirti ile Güneş'in ateşi onu sadece sınırlı bir zamana
dek tutuşturulabilecektir: o, enerjinin sonsuz kaynaklarına sahip
değildir." 13
Bu durum yokoluşla sonuçlanabilecek
ihtimallerden sadece biridir. Bu olayların doğal sonucunda Güneş'ten
gelecek olan felaket kaçınılması mümkün olmayan bir sondur. Ancak
yapılan incelemeler Dünyanın sonunu hazırlayabilecek daha pek
çok etkenin bulunduğunu göstermiştir.
Göktaşları
Bilindiği gibi evrende her an hareket
halinde olan irili ufaklı milyonlarca göktaşı vardır. Bunların
bir gezegen ya da yıldıza çarpması sonucunda oluşabilecek etkiyse,
göktaşının büyüklüğüne göre değişmektedir.
Bilim adamlarının bildirdiğine göre,
her yıl 10 milyon tondan fazla göktaşı Dünyamıza düşmekte, ancak
atmosfere girdiklerinde, sürtünmenin de etkisiyle, Dünya yüzeyine
düşene kadar birçoğu kül olmaktadır. Bir başka deyişle atmosferin
koruyucu etkisi sayesinde Dünyamız her gün yaşanması olası felaketlerden
korunmaktadır. Ancak sonraki bölümlerde daha detaylı olarak üzerinde
durulacağı gibi, bu göktaşlarının arasında Dünyamıza düşmesi durumunda
yaşamın son bulmasına sebep olabilecek kadar büyük olanları da
bulunmaktadır. Nitekim daha önce Dünya'ya düşen bazı göktaşlarının
Dünya'nın jeolojik ve ekolojik yapısında, önemli değişikliklere
neden olduğu bilinmektedir.
Bunlardan biri 20.
yy başında Sibirya'da Tunguska'ya düşen 60 km. çapında olduğu
tahmin edilen göktaşıdır. Bu göktaşı 2000 km2'lik ormanı yok etmiş
ve Hiroşima'ya atılan atom bombasının bin katı büyüklüğünde bir
patlamaya neden olmuştur. Söz konusu bölgede hiç kimsenin yaşamaması
mutlak bir felaketi engellemiştir. Tahminlere göre aynı taş, örneğin
Eyfel Kulesinin tepesine düşmüş olsaydı, tam on milyon kişinin
yok olmasına neden olacaktı. 14
Dünyaya derin şekilde etki edebilecek
felaket ihtimallerinin ne derece büyük olduğunu gösteren Tunguska
asteroidinin Dünya'ya çarpması ile gelişen olaylar şu şekilde
olmuştur:
"30 Haziran 1908 gününün
erken sabah saatlerinde Orta Sibirya göklerinde seyretmekte olan
kocaman bir alev yumağı görüldü. Ufukta, temas ettiği yerde, büyük
bir patlama oldu. 2000 kilometrekarelik bir ormanlık bölgeyi yerle
bir etti ve temas etmesiyle binlerce ağacı yakması bir oldu. Yerkürenin
çevresini iki kez dolaşan atmosferik şok yarattı. Ardından iki
gün süreyle atmosfere öylesine incecik bir toz yayıldı ki, olay
yerinden 10.000 km. ötede olan Londra sokaklarına düşen ışık parçaları
altında gazete zor okunabiliyordu." 15
O günün dehşetini yaşayan insanların
karşılaştıkları bu felaketle ilgili açıklamaları bize olası felaketlerle
ilgili ipuçları vermektedi:.
"Evimin sundurmasında
oturuyordum. Kahvaltı zamanıydı. Kuzeye doğru bakıyordum. Birden
gökyüzü ikiye bölündü... Ve ormanın kuzey bölümünde gök ateşler
içindeydi. O anda gömleğimin bir tarafı yanmaya başlamış gibi
bir sıcaklık hissettim üzerimde... O anda gömleğimi çıkarıp fırlatmak
istedim, ama o anda gökte bir gürültü koptu. Sundurmadan fırladığım
birkaç metre ötede yere kapaklanmış buldum kendimi. Bir an kendimden
geçmişim. Karım koşup beni kulübeye taşıdı. Gümbürtünün ardından
gökten sanki yağan taşların sesleri ya da kurşun sesleri geldi.
Yer sarsıldı. Yere kapaklandığımda taş çarpmasından korktuğum
için başımı ellerimle örttüm. O anda gök yarıldığında kaynar gibi
bir rüzgar, sanki patlayan bir toptan çıkmış gibi bir esinti kulübeleri
taradı. Rüzgar tararken toprağın üzerinde de iz bırakıyordu."
16
Kaldı ki bir sonraki dev göktaşının
nereye düşeceği meçhuldür.
Bilim adamlarına göre "Tunguska Asteroidi'nin"
büyüklüğünde bir asteroid Dünya'ya her iki yüz yılda bir çarpmaktadır.
Bu da böyle bir felaketin ne derece yakın olduğunu göstermektedir.
Üstelik bu defa göktaşının isabet edeceği yerin, bir yaşam merkezi
olmaması için de bir sebep yoktur. Bugün meydana gelecek böyle
bir çarpışmanın etkileri konusunda bilim adamları oldukça endişelidir:
"Eğer bugün böyle
bir çarpışma olacak olsa, özellikle o anın panik havası içinde,
bir atom bombası patlamasıyla karıştırılabilir. Kuyruklu yıldızın
çarpış etkisi ve alev yumağı, bir megatonluk nükleer bomba patlamasının
tüm etkilerini yapabilir. Mantar biçiminde yükselen bulut da buna
dahildir. Ancak şu farkla ki gamma ışınları ve radyoaktif döküntüye
neden olmazdı." 17
Bu boyutta bir kütlenin kalabalık bir
şehire düşmesi milyonlarca insanın ölmesi anlamına gelmektedir.
Denize düşmesi ihtimali de aynı oranda tehlike içermektedir. Asteroidin
kütlesi ve hızı deniz üzerinde dev dalgalara sebep olacak ve meydana
gelen tsunamiler deniz kenarındaki yerleşim alanlarındaki hayatı
yok edecektir. İşin daha düşündürücü olan tarafı, verdiğimiz örnekten
daha büyük asteroidlerin ve kuyruklu yıldızların Dünya'ya çarpma
ihtimalinin oldukça yüksek olmasıdır. Daha büyük bir çarpmanın
bir kıtanın tümünü yok etmesine ve atmosferin tümünü zehirle doldurmasına
ise kaçınılmaz bir son olarak bakılmaktadır. Böyle bir ihtimalde,
tüm Dünya'yı etkileyecek olan felaketi düşünmek bile yeterince
ürkütücüdür. Göktaşlarına karşı dört koldan çare aranmasıyla beraber,
bugüne kadar bulunan yöntemlerin yetersiz olduğunu da bilim adamları
her fırsatta itiraf etmektedirler.
Göktaşı ve Kuyruklu Yıldız
İhtimalleri
Bilim adamları uzayda
tespit edilen göktaşlarının Dünya'ya çarpması ihtimalinin gün
geçtikçe daha da güçlendiğini belirtmektedirler. Belfast'taki
Queen's Üniversitesi'nden Astronom Alan Fitzsimmons, Dünya'ya
çarpma doğrultusunda ilerleyen büyük göktaşlarının varlığı konusunda
kesin deliller elde ettiklerini belirtmiştir ve düşüncelerini
"Bunların bize çarpmalarını bekliyoruz. Çarpacaklarını biliyoruz.
Bu sadece bir zaman sorunu." diyerek ifade etmiştir. 18
Her yıl Dünya atmosferine giren 10.000
tondan fazla göktaşı, yine atmosfer sayesinde, bizim haberimiz
bile olmadan, erimektedir. Ancak bu göktaşlarının atmosferde eritilemiyecek
kadar büyük olanları da vardır.
Kuşkusuz Walter Alvarez T. Rex and Creater
of Doom (T. Rex ve Kıyamet Gününün Yaratıcısı) adlı kitabında
kuyruklu yıldız veya göktaşının Dünya atmosferine girmesi durumunda
olabilecek olayları şöyle anlatıyor:
"Bir kuyruklu yıldız
kirli buzdan oluşan bir toptur ve Güneş'in sıcaklığından dolayı
buharlaşarak gazlarını püskürtmektedir. Ve kıyamet gününü, titrek
parıldayan bir yıldız haber verecek olabilir.... Bu yıldız gündüz
bile görülecek, geceyi de apaydınlık kılacaktır. Bu olaya kuyruklu
yıldız yerine bir asteroid de sebep olabilir." 19
Bundan 65 milyon yıl önce bilim adamları
tarafından Dünya'ya oldukça büyük bir cismin düştüğü saptanmış
(bu cismin büyük ihtimalle kuyruklu yıldız olduğu tahmin edilmektedir)
ve bu göktaşının yeryüzünde oldukça önemli etkilerinin olduğu
belirtilmiştir. Bundan ve daha sonra da düştüğü tespit edilen
diğer gök cisimlerinden yola çıkılarak, Dünya'ya böyle bir nesnenin
çarpması sonucu oluşacak olan muhtemel olaylar tahmin edilebilmektedir.
Bir kuyruklu yıldızın çarpmadan önce,
hareketinden yaydığı enerji 100 milyar megatonluk TNT'ye eşittir.
Bu miktar kuyruklu yıldızın 1 saniye içinde buharlaşmasına ve
40 km. derinlikte bir delik açmasına neden olur. Bir kıyas yapacak
olursak, bir hidrojen bombası sadece bir megaton TNT'dir ve soğuk
savaş esnasında dünyada bu tip silahlardan 10.000 adet vardı.
Kuyruklu yıldızın gücü ise dünyanın tüm cephaneliğinden 10.000
kat daha fazla patlamaya eşittir.
Kuran'da kıyamet günü çok büyük sarsıntıların
olacağı, herşeyin yerle bir olacağı, denizlerin taşacağı bildirilmiştir.
Kuyruklu yıldız veya büyük bir göktaşının Dünya'ya çarpma ihtimali,
Kuran'da geçen bu olayların tek tek yaşanmasına neden olabilir.
Sismik dalgalar yüzünden deniz altında dev heyelanlar oluşur;
bunun sonucu tsunamiler(dev dalgalar)dir. Daha önce meydana gelen
sismik dalgalarla gerçekleşen tsunamiler öylesine büyük olmuştur
ki araştırmacılar bu tsunamilerin deniz dibinde kanallar açtığını
belirtmektedirler.
Nitekim yapılan araştırmalar
yakın zamanlarda Mexico körfezi kıyılarına çarpan bir cismin etkisiyle
oldukça büyük tsunamilerin oluştuğunu ortaya koymuştur. Florida'ya
yönelen tsunami daha da yükselerek kıyıda büyük bir tehlike oluşturmuş
ve ormanları yok etmiştir. Bugün belki pek çok insan, mutlaka
karşılaşacakları ölümü ve kıyameti akıllarına dahi getirmeden
yaşamaktadır. Oysa dünyaya böyle bir azabın çeşitli yollarla gelmemesi
için hiçbir sebep yoktur. Örneğin yukarıda anlattığımız olaydan
bir gün önce toprak son derece verimliyken, çarpma meydana geldikten
birkaç saat sonra Mexico ve Amerika topraklarının büyük bir çoğunluğu
tamamen çorak kalmıştır. 20
Allah bizlere 14 asır öncesinden kıyamet
gününde "göğün za'fa uğrayacağını" (Hakka Suresi, 16) "maden gibi
eriyeceğini" (Mearic Suresi, 8) bildirmiştir. Bu olaylar kuyruklu
yıldızın Dünya'ya çarpması veya dev bir göktaşının yeryüzüne düşmesi
sonucunda ortaya çıkan manzara ile çok büyük benzerlikler göstermektedir.
The Last Three Minutes (Son Üç Dakika)
adlı kitabında Paul Davies Dünya'ya çarpacak bir kuyruklu yıldızın
etkisini anlatırken, gökyüzünün yükseklerinden devasa bir ışık
ışınının gökleri yakmaya başlayacağını ve maden gibi eriteceğini
söylemektedir. Yine aynı bölümde Paul Davies, uzayın içinde oluşan
vakumdan dolayı kaynayan gazın bir girdap oluşturacağını bildirmiştir.
Bu açıklama Rahman Suresi'nde geçen bir ayet ile çok büyük benzerlikler
göstermektedir:
Sonra gök yarılıp yağ gibi erimiş
olarak kıpkırmızı bir gül gibi olduğu zaman. (Rahman Suresi, 37)
Göğün eriyerek akması, erimiş yağ veya
erimiş maden gibi, kızgın yoğun bir sıvıyı andırmaktadır. Yine
böyle bir durumda göğün akkor haline geleceği, yani kızgın ve
kırmızı bir renk alacağı bilinmektedir. Paul Davies'in bildirdiği
gibi o gün kaynayan gaz girdap şeklini alabilir. Böyle bir şeyin
kıpkırmızı bir güle ne derece benzeyeceği ise açıktır.
Allah kendi katında belirlenmiş olan
bir zamanda insanları kıyamet günüyle karşılaştıracak ve Kuran'da
bildirdiği bütün olayları teker teker gerçekleştirecektir. Ancak
anlatılanlardan da görüldüğü gibi kıyameti meydana getirecek olayların
bu sebeplerden birisi veya tamamıyla aynı anda gerçekleşmesi de
ihtimal dahilindedir.
Buna benzer olaylar geçmişte de meydana
gelmiştir. Hem göktaşları hem de kuyruklu yıldızlar Dünyamıza
kimi zaman bölgesel, kimi zaman da daha geniş alanlara yayılan
zararlar vermişlerdir. Bir sonraki karşılaşmanın ne zaman olacağını
ise yalnızca Allah bilmektedir.
Bilim adamları, 2028'de
Dünya'nın çok yakınından geçecek olan göktaşının okyanusa düşme
ihtimalinde Amerika ve Avrupa'nın sular altında kalacağını, karaya
düşerse çok daha büyük felaketlerin yaşanacağını bildirmişlerdir.
Göktaşının atmosfere girmesi depremlere ve yanardağ patlamalarına
yol açacak, oluşan toz bulutları Dünya'yı karanlığa gömecektir.
Astronomlar böyle bir göktaşının Dünya'ya yaklaşmasının bile oldukça
büyük bir tehlike oluşturacağına dikkat çekmektedirler. 21
Yine bilim adamları 1993 yılında Dünyamızın
çok yakınından geçen Swift-Tuttle adında bir kuyruklu yıldızdan
bahsetmektedir. Bu yıldız 2126 yılında tekrar beklenmektedir.
Yapılan hesaplar bu yıldızın Dünya'ya çarpma ihtimalinin oldukça
yüksek olduğunu, sadece iki haftalık bir mesafe ile Dünya'ya teğet
geçeceğini ortaya çıkarmıştır. Bu oldukça yakın bir mesafedir.
Ve birçok bilim adamı bu yakın mesafeden dolayı büyük bir tedirginlik
duymaktadır. Bu cisimlerin yörüngelerindeki düzensizlikler Güneş
Sistemi içerisinde sürekli bir trafik meydana gelmesine sebep
olmaktadır. Bu da elbette hem Dünya'nın hem de diğer gezegenlerin
sürekli tehdit altında olması demektir. Uzmanlara göre er veya
geç Swift-Tuttle veya onun gibi bir nesne Dünya'ya çarpacaktır.
Bu objelerin bazıları tüm dünya'daki nükleer silahların toplamından
daha fazla zarar meydana getirecek kapasitededir. Sadece bu olayın
ne zaman olacağı belli değildir.
Paul Davies "Kuyruklu
yıldız çarptıktan sonra insanlık tarihinde ani ve örneksiz bir
son meydana gelecektir" diyerek konunun önemini vurgulamakta ve
"Meydana gelecek olan bir çarpmanın insanların soyunu tüketebileceğini"
söylemektedir. 22
The Last Three Minutes adlı kitabında
konuya oldukça geniş yer veren Paul Davies, 21 Ağustos 2126 günü
Swift-Tuttle'ın Dünya'ya çarpacağını ve bugünün Dünya'nın son
günü olacağını vurgular. Yazarın anlattıklarıyla Allah'ın Kuran'da
kıyamet günü olacağını bildirdiği olaylar birbirine son derece
yakındır. Paul Davies'in o güne ait tasviri şu şekildedir:
"21Agustos 2126, Son Gün Yer: Dünya...
Kuyruklu yıldız ufak başı ile şiddetli
harap edici gücünü sanki saklıyor. Dünya'nın üzerine saatte 40.000
mil hızla, saniyede 10 trilyon tonluk buz ve kaya kütleleri geliyor.
Sesin hızının 70 bin katında bir çarpma meydana gelecek...
... Deniz seviyesinden itibaren (sıfır
metreden itibaren) gökyüzü yarılarak açılır. Binlerce kilometre
küplük hava infilak eder. Bir şehir genişliğinde sapsarı bir alev
on beş saniye içerisinde Dünya'yı deşmeye başlar. Gezegen, yani
Dünya, 10 bin depreme uğramış gibi sarsıntıya tutulur. Yer değiştiren
bir hava dalgası dünya üzerinde ne varsa siler süpürür, tüm yapıları
dümdüz eder. Yoluna çıkan herşeyi ezer geçer. Çarpmanın etkisiyle
meydana gelen kratere dünyanın içindekiler dökülmeye başlar. Erimiş
kayalardan oluşmuş bir duvar dalgalanarak, ağır hareketlerle çalkalanmaya
başlar.
Kraterin içerisinde
trilyonlarca ton kaya buharlaşır. Bir kısmı havaya sıçrar ve çoğu
uzaya doğru fırlar... Hala bir kısmı, yüzlerce, hatta binlerce
mil uzaktan kıtanın yarısına inmek üzere yukarıdalar. Aşağıdaki
herşeye büyük bir yokoluş getirecekler. Erimiş olan atıkların
bir kısmı okyanusa akarak, devasa tsunamilerin meydana gelmesine
sebep olur. Tozlu atıklar atmosfere yayılır ve Dünya'nın çevresini
kaplayarak, güneş ışığının gelmesini engelller. Güneş ışığı yerine,
milyarlarca meteorun parlaklığı ışık saçar. Bu ışık; yakıcı ısısı
ile yeri kavurur." 23
Bu tanım kuşkusuz hiç de uzak değildir.
Buna neden olan sadece bir kuyruklu yıldızdır ve böyle bir kuyruklu
yıldızın ne zaman Dünya'ya çarpacağı belli değildir. Kıyamet,
insanlar her ne kadar kabul etmek istemeseler de, karşılarına
hiç de uzak olmayan ihtimallerle çıkabilir. Kuran'da önemli bir
gerçek haber verilmektedir. Ayette belirtildiği gibi kuşkusuz
kıyamet saati gitgide insanlara yaklaşmaktadır:
Göklerin ve yerin gaybı Allah'a
aittir. (Kıyamet) Saatin(in) emri de yalnızca (süratli) göz açıp
kapama gibidir veya daha yakındır. Şüphesiz, Allah her şeye güç
yetirendir. (Nahl Suresi, 77)
Karadelikler
Bugün pek çok galaksinin merkezinde
dev kütleli karadelikler olduğu düşünülmektedir. Sahip oldukları
korkunç çekim alanlarıyla, çevrelerinde bulunan herşeyi yutan
bu kozmik anoforlar kendi ürettikleri ışınları dahi içlerine çekerler.
Etraflarında bulunan herşeyi yuttukça, çekim güçleri artar. Kendilerinden
kat kat büyük yıldızları, gezegenleri, daha küçük karadelikleri,
hatta galaksileri dahi kendilerine çekebilirler. Bu nedenle bir
karadelik gittikçe şişer, artık daha geniş bir alana etki ederek
çevresinde bulunan herşeyi yutar.
Dünya, evrende uçsuz bucaksız bir boşluk
içinde süratle hareket etmektedir. Dolayısıyla Dünya'nın bu sonsuz
boşluk içinde, böyle bir karadeliğin etki alanına girmesi de ihtimal
dahilindedir.
Karadelik İhtimali
Karadelik herşeyi içine çeken, oldukça
yoğun bir oluşumdur. Çekim gücü çok fazladır, bu yüzden karadeliklerin
çekim alanlarına giren herhangi bir kütlenin bu çekimden kaçabilme
ihtimali yoktur.
Karadelik tıpkı bir elektrik süpürgesinin
hortumu gibi çevresinde bulunan herşeyi içine çeker. Tonlarca
ağırlıktaki kütlelere sahip olan gezegenler, uydular, göktaşları,
hatta yıldızlar bile karadeliğin çekim gücüne karşı koyamazlar.
Bir kere karadeliğin çekim alanına girdikten sonra, artık asla
geriye dönüş yoktur.
Peki karadelik, içine giren herşeyi
neden çeker?
Bilindiği gibi her cismin belli bir
çekim kuvveti vardır. Buna Dünyanın çekim gücünü örnek verebiliriz.
Bir taşı havaya attığınızda taş, atış hızına bağlı olarak bir
müddet yol aldıktan sonra, yerin çekim kuvveti nedeniyle tekrar
yere düşer. Bir cismin Dünya'nın çekim gücünden kurtulabilmesi
için belli bir hızın üstüne çıkması gerekir ki, bu hıza "kaçış
hızı" denir. Örneğin bir roketin bir müddet yükseldikten sonra
tekrar düşmemesi için kaçış hızıyla hareket etmesi gerekir. Dünya'nın
kaçış hızı saniyede 11,2 km'dir. Bu nedenle roketin uzaya gidebilmesi
için saniyede 11,2 km'ik bir hızla hareket etmesi gerekir.
Karadeliğin kaçış hızı ise ışık hızından
fazladır. Yani karadeliğin çekim alanına giren bir cismin onun
çekim gücünden kurtulabilmesi için ışık hızından fazla bir hızla
karadelikten uzaklaşması gerekmektedir. Ancak hiçbir madde ışık
hızını aşamayacağı için karadeliğin çekim alanından da kurtulamaz.
Öyle ki saniyede 300.000 km. gibi yüksek bir hızla hareket eden
ışık demetleri bile karadeliğin çekim gücüne karşı koyamazlar.
Bu nedenle ışığı dahi yutan bu gök cisimleri, her zaman karanlıktır.
İşte uzayda müthiş bir hızla ilerleyen Dünyamızın birgün böyle
bir karadeliğin çekim alanına girmemesi için de hiçbir sebep yoktur.
Nitekim ABD'li gökbilimciler, Güneş
Sistemimizin de içinde yer aldığı Samanyolu galaksisinin merkezinde,
her biri Güneş büyüklüğünde milyonlarca yıldızı yutabilecek kapasitede
ve halen aktif olan iki tane karadelik belirlediklerini açıkladılar.
Amerikan Astronomi Derneği yıllık toplantısında
açıklanan bilimsel raporlara göre, karadeliklerden biri Samanyolunun
tam merkezinde, Dünya'dan 26.000 ışık yılı, yani 9.6 trilyon km
uzaklıkta bulunuyor. "Sagittarius A" (A-Star) adı verilen karadeliğin
kapladığı hacim, bizim Güneş Sistemi büyüklüğünde, ancak kütlesi
milyonlarca kez daha fazla. Hesaplamalara göre 2.6 milyar Güneş
kütlesine eşit bu karadelik çevresindeki yıldızları saniyede 965
km'lik bir hızla kendisine doğru çekiyor. Bu kuşkusuz önemli bir
gelişme ve aynı oranda da büyük bir tehlikedir. Samanyolu'nun
tam ortasında böyle bir tehlikenin var olması, Dünya'yı tehdit
eden karadelik tehlikesinin hangi boyutlarda olduğunu göstermektedir.
Dünya'dan 40.000 ışık yılı ötedeki disk
şeklindeki "Old Faithful" adlı ikinci karadelik ise çok daha büyük.
Bu karadelik, çevresindeki yıldızları doymak bilmeyen bir canavar
gibi devamlı olarak yutuyor.
A-Star'ın saniyede 965 km. gibi yüksek
bir hızla çevresindeki yıldızları çekmesi, bu karadeliğin bu yıldızları
yuttuktan sonra çekim gücünün artacağını göstermektedir. Böylece
çevresinde bulunan nesneleri daha büyük bir hızla çekmeye başlayarak,
böyle bir sürecin sonucunda inanılmaz bir çekim gücüne sahip olacaktır.
Daha önce anlattığımız gibi, karadelikler
ışık demetlerini de yutarlar. Bundan dolayı en gelişmiş teleskoplar
aracılığıyla, yakınına dahi gidilse görülmez, fark edilemezler.
Bu sebeple onların keşfedilmesi ve varlığından emin olunabilmesi
için birtakım çalışmaların ve ölçümlerin yapılması gerekmektedir.
Bilim adamlarının tespit ettikleri karadeliklerin çeşitli ihtimaller
üstüne yapılan ölçümler sonucu varlıkları ispatlanmıştır. Şu anda
yapılan çalışmaların yetersizliği nedeniyle varlığı ispatlanmayan
daha birçok karadeliğin mevcut olması ihtimali oldukça kuvvetlidir.
Öyle ki, bugün birçok bilim adamı Güneş'in
bir eşinin olduğunu ve bu yıldızın sonradan karadeliğe dönüşmüş
olabileceğini belirtmektedirler. Bu tahminin nedeni de Samanyolundaki
tüm yıldızların ikili, üçlü, beşli gruplar halinde bulunmalarıdır.
Güneş'in yalnız bir yıldız olması birçok bilim adamına bir eşinin
var olup, sonradan karadeliğe dönüşmüş olması ihtimalini düşündürüyor.
Bu ihtimali güçlendiren deliller ise azımsanamıyacak kadar yüksek.
Bu teori bugün araştırılıyor; fakat Güneş'in Dünyamızdan sadece
150 milyon km. uzakta olduğunu düşünürsek böyle bir ihtimalin
Dünyamız için ne derece büyük bir tehlike arzettiği açıkça ortadadır.
Kısaca bizim haberimizin olmadığı bir anda Dünyamızın, herhangi
bir karadeliğin çekim alanına girmemesi için hiçbir sebep yoktur.
Bugün birçok bilim adamı Dünya'nın muhtemel
olarak karadelikler tarafından yutulmak suretiyle yok olacağını
düşünmektedir. Dünya böyle bir karadeliğin içine girmese bile
bir karadeliğin bulunduğumuz sistemin yakınından geçmesi de kuvvetli
bir felaket ihtimalidir. Bir karadelik sessiz sedasız, Güneş Sistemi'ne
yaklaştığında ne olur?
Böyle bir gökcisminin bulunduğumuz sistemin
yakınından geçmesi birçok gezegenin yörüngelerinden çıkmasına
sebep olabilir. Elbette buna benzer birçok olay sonucunda Dünya'daki
pek çok denge altüst olacaktır. Yüzlerce, binlerce asteroid böyle
bir çekim kuvvetinden etkilenebilir. Bunlardan karadeliğe kendileri
çekilenler olabileceği gibi, çekimden etkilenen yüzlerce ya da
binlerce gökcismi de Dünya'ya düşebilir.
Galaksilerin Çarpışması
Bugün evrende bizimki gibi 200'e yakın
galaksi daha olduğu ve her galaksinin bünyesinde de Güneşimiz
gibi 200 milyar Güneş olduğu tahmin edilmektedir. Bu dev gökcisimlerinin
ise hiçbiri sabit olarak yerlerinde durmamaktadır. Hepsi hem kendi
çevrelerinde dönmekte, hem de belli bir istikamete doğru ilerlemektedir.
Sözgelimi Dünya, içinde bulunduğu galaksinin hareketi nedeniyle
Solap Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızına doğru
oldukça yüksek bir hızla hareket etmektedir. Diğer galaksiler
de aynı şekilde hareket etmektedir. Nitekim halen uzayda büyük
çarpışmalar ve dev patlamalar olmakta, Dünyamızdan milyonlarca
ışık yılı uzakta gerçekleştiği için insanlar bu olaylardan haberdar
olmamaktadırlar.
Örneğin Amerikan Hubble teleskobu Dünya'dan
63 milyon ışık yılı ötede meydana gelen bir çarpışmanın resmini
çekmiştir. NASA'ya ulaşan fotoğrafları inceleyen bilim adamları
söz konusu görüntülerde iki galaksinin birbiriyle çarpışmasının
yer aldığını bildirmişlerdir. Son derece ayrıntılı ve çarpıcı
bir şekilde belirlenen bu çarpışma sonucunda yeni gök cisimleri,
aynı zamanda da kilometreler boyunca etrafa yayılan hidrojen gazı
bulutları meydana gelmiştir. Böyle bir çarpışmanın Dünya'nın yakınlarında
olması durumunda, belki de Dünya'nın sonunu belirleyen sebeplerden
bir tanesi gerçekleşmiş olacaktır.
Üstelik bilim adamları Dünya'nın içinde
yer aldığı samanyolu galaksisini de muhtemelen böyle bir sonun
beklediğini bildirmişlerdir. Bu konu ile ilgili bir haber şöyledir:
"Astrofizikçiler Dünyamızın
ciddi ve yakın problemleri olduğundan bahsediyorlar. Bunlardan
ilki, olası bir süpernova patlaması. (süpernova: çok parlak duruma
gelerek, bazen gündüz bile görünebilen yıldız) Bu patlamanın nerede
ve ne zaman olacağı henüz kesin değilse bile, ortaya atılan iddialar
oldukça yakın bir geleceğe ait ve pek de içaçıcı değil. Bilim
adamlarına göre, Dünya'dan yaklaşık 430 ışık yılı uzakta bulunan,
dev kırmızı Betelguise yıldızı patlamaya hazır görünüyor. Bilim
adamlarına göre bu tür yıldızlar (hipernova), karadeliklerin birleşmesi
ya da bu karadeliklerin nötron yıldızlarıyla birleşmesi sonucunda
oluşuyor. Ancak kimse, bu korkunç bombaların evrene nasıl dağılmış
olduğunu veya herhangi birinin Dünya'ya yaklaşması halinde, sonumuzun
ne olacağını bilmiyor." 24
Kuran'da o gün dünyada şiddetli sarsıntıların
olacağı, insanların büyük bir dehşet yaşayacağı, Güneş'in, ayın,
yıldızların kararacağı, herşeyin hızla yok olacağı bildirilmiştir.
Böylesine muhtemel bir çarpışma sonucunda tüm bu sayılanların
bir anda gerçekleşeceği, sadece Dünya'nın değil tüm Samanyolu
Galaksisi'nin de bundan etkileneceği açık bir gerçektir.
Görüldüğü gibi yapılan bilimsel çalışmalar
da bize Allah'ın Kuran'da vaat ettiği kıyametin bir gün mutlaka
geleceğini gösteriyor. Kuran'da belirtildiği şekilde canlı-cansız
her varlık gibi dünya da bir gün yok olacak ve Allah gökleri ve
yeri yok ettikten sonra, bambaşka bir gök ve bambaşka bir yer
yaratacaktır. Ancak Allah'ın bunun için bir sebebe ihtiyacı yoktur.
Bunlar ancak Dünya'nın fiziksel olarak da bir ölümü olabileceğini
açıklamak için anlatılmışlardır. Ancak kuşkusuz Allah dilerse
bugün ya da yarın hiçbir patlama, çarpışma vs. olmadan kıyameti
başlatabilir.
Buraya kadar saydığımız olasılıklar
canlılığın yok olması için muhtemel olan çok sayıda ihtimalden
yalnızca birkaç tanesidir. Dünya'nın bu sebeplerden birisi ile
karşılaşması ihtimal dahilindedir. Yapılan araştırmalar bunların
olası bir gerçeğe işaret ettiklerini göstermektedir.
Evrenin gitgide açılması sonucunda da
yine evreni bekleyen farklı bir ölüm şekli vardır. İnsanların
birçoğu bu ihtimalleri kendilerinden uzak gördüklerinden veya
bunları düşünmeyi kendilerinden sonraki nesillere bırakmayı tercih
ettiklerinden bu felaket ihtimallerine karşı rahat davranmaktadırlar.
Fakat Dünya'nın yok olması için bunlardan çok daha yakın ihtimaller
de mevcuttur. Sayılan tüm ihtimaller içinde hangisinin kıyameti
getireceğini, hangisinin daha önce olacağını ise şüphesiz yalnızca
Allah bilir. İnsanlar her ne kadar kendilerinden uzak görseler
de yapılan araştırmalar ve gözle görülür bir felaket artışı bütün
bunların yakınlığını göstermektedir. En önemlisi de bütün bunların
gerçekleşebilmesi yalnızca Allah'ın izni ve takdirine bağlıdır.
Ve elbette Allah bütün bilinen sebeplerin dışında hiç umulmadık
ve bilinmeyen bir sebeple ya da sebepsiz olarak da kıyameti getirmeye
kadirdir. Ayette Allah şöyle buyurmaktadır:
O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır.
O'nun "Ol" dediği gün (herşey) oluverir, O'nun sözü haktır. Sur'a
üfürüldüğü gün, mülk O'nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni
bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır.
(Enam Suresi, 73)
Allah Herşeye Güç Yetirendir
Kainatın sonunun nasıl olacağı insanların
aklını yıllardır kurcalayan bir soru olmuştur. İnsanın aklına
pek çok sebep, olasılık gelebilir, ama Allah dilediği takdirde
böyle bir olayın hiçbir sebep olmadan, bir anda gerçekleşebileceğini
unutmamak gerekir. Bilimsel çalışmalar sonucunda ortaya çıkan
ihtimaller, üzerinde düşünebilmemiz ve o gün gelmeden önce Allah'a
dönüp yönelebilmemiz için yalnızca birer hatırlatıcı niteliğindedir.
Allah, ne zaman ve ne şekilde dilerse o zorlu günü gerçekleştirecektir.
İman edenler kıyamet gününün Allah katında belirlenmiş olan bir
zamanda gerçekleşeceğine kesin bir bilgiyle inanırlar. O gün,
Allah'ın Kuran'da tarif ettiği şekliyle insanların karşısına çıkacaktır.
Kuran'da Allah'ın herşeye güç yetiren olduğu şu şekilde açıklanmaktadır:
... kendilerine va'dettiğimiz şeyi
onlara gösteririz ki, Biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.
(Zuhruf Suresi, 42)
Bilindiği gibi bugün mevcut düzenin
bozulması ve dünya üzerindeki canlılığın yok olması için sayısız
neden vardır. Üstelik bu nedenler zaman ilerledikçe daha da artmakta,
ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Dünya hızla kendisi için belirlenmiş
olan sona doğru hareket etmektedir ve bunun açık alametleri vardır.
İnsanların çoğu gözardı etse de kıyamet günü hızla yaklaşmaktadır.
Kuran'da bu gerçeğe şöyle işaret edilmiştir:
Şüphesiz, kıyamet-saati yaklaşarak
gelmektedir. Herkesin harcadığı çabanın karşılığını alması için,
onun (koşup haberini) neredeyse gizleyeceğim. (Ta-ha Suresi, 15)
Pek çok bilim adamı sadece bilimsel
veriler ve araştırmalara dayanarak evrenin bir gün kesin olarak
yok olacağı noktasında birleşmektedir. Gazete, dergi ve televizyon
gibi birçok yayın organı sık sık bilim adamlarının araştırmalarının
sonuçlarından örnekler vermektedir. Söz konusu gerçeğin farkında
olan bu kişiler Dünyamıza dört bir yandan yaklaşan felaketleri
önlemek ve dolayısıyla evrenin ölümü erteleyebilmek umuduyla tüm
ihtimalleri araştırmakta, bu konularda ciddi çalışmalar yapmaktadırlar.
Araştırılan bir diğer konu ise bu ihtimallerin gerçekleşmesi durumunda
Dünyamızda meydana gelecek olan fiziksel değişim ve bu değişimin
hayat üzerindeki etkisinin ne yönde olacağıdır. Nitekim gerçekleştirilen
çalışmalar sonucunda ortaya çıkan veriler ile Allah'ın Kuran'da
bildirdiği o güne ait olaylar birçok yönden benzerlik göstermektedir.
1. Prof. George O.
Abel, Exploration Universe, s. 67
2. Milliyet Gazetesi, 19 Temmuz 1998
3. Carl Sagan, Kosmos, Evrenin ve Yaşamın Sırları,
s. 101
4. Hürriyet Yaşam, 14 Aralık 1997
5. Hürriyet Gazetesi, 19 Kasım 1997
6. Hürriyet Gazetesi, 29 Temmuz 1997
7. Paul Davies, Tanrı ve Yeni Fizik, s. 51
8. Dr. John Gribbin, The Omega Point, s. 128
9. Bilim Teknik, sayı 185
10. Taşkın Tuna, Uzayın Ötesi, s. 24
11. A.g.e. s. 62
12. Taşkın Tuna, Uzayın Sırları, s. 278
13. Paul Davies, Tanrı ve Yeni Fizik, s. 51
14. Hürriyet Gazetesi, 17 Ağustos 1997
15. Carl Sagan, Kosmos, Evrenin ve Yaşamın Sırları,
s. 98
16. A.g.e. s. 98-99
17. A.g.e. s. 101
18. Sabah Gazetesi, 12 Nisan 1992
19. Walter Alvarez, The Rex and Creator of Doom,
s.11
20. A.g.e. s.11
21. Sabah Gazetesi, 14 Mart 1998
22. Paul Davies, The Last Three Minutes, s. 3
23. A.g.e. s. 1-2
24. Milliyet Gazetesi, 19 Temmuz 1998